Tanıma Ve Tenfiz Davalarına İlişkin T.C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Kararı Özeti
Esas No : 2016/20654
Karar No : 2018/10592
Söz konusu Yargıtay kararı 26.01.2019 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanmış olup, özetle;
Taraflar anlaşarak Reutlingen Sulh Hukuk Mahkemesi’ nin kesinleşen kararı ile boşanmışlardır. Bu kararın tanınmasına ve tenfizine karar verilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde, Heilbronn Aile Mahkemesi’ nin kesinleşmiş kararı ile birikmiş ve aylık nafaka alacaklarının hüküm altına alındığını belirtmiş ve kesinleşmiş nafaka kararının(icrası için) Türkiye’ de tanınmasını ve tenfizini talep etmiştir. Davalı ise cevap dilekçesinde, nafaka kararının Almanya’ da verildiğini, Türkiye yasalarına ve değişen maddi koşullara göre yeniden inceleme yapılması gerektiğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, dava kesinleşmiş nafaka kararının tanınması ve tenfizi davası olsa da, 1956 tarihli Nafaka Alacaklarının Yabancı Memleketlerde Tahsiline İlişkin Uluslararası Sözleşme hükümlerine göre söz konusu nafaka kararlarının tanınmasına veya tenfizine gerek olmaksızın Türkiye’ de icra ettirilebilmesi mümkündür, dolayısıyla davacının doğrudan nafaka kararını icra ettirebilecekken dava açmasında hukuki yararı yoktur diyerek davayı reddetmiştir. Dava temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ nın kanun yararına temyiz yoluna başvurmasıyla dosya incelenmiştir. Yargıtay CBS 08.11.2016 tarihli yazısında özetle;
1956 tarihli B.M. Sözleşmesi, yabancı mahkeme kararının nasıl icra edileceğin borçlunun devletinin kanununa göre belirleneceğini hüküm altına almıştır. 1958 ve 1973 tarihli Lahey Sözleşmeleri’ nin sırasıyla 6. Ve 13. Maddeleri tanıma ve tenfiz usullerinin talep edilen devletin kanununa tabi olduğunu belirtmiştir.5817 sayılı MÖHUK m.50/1 kapsamında da icrası istenen yabancı mahkeme kararlarının Türk mahkemeleri tarafından tenfiz kararı verilmiş olmasına bağlı şekilde icra edilebileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla yabancı mahkemelerce verilen nafakaya ilişkin kararların ülkemizde icra edilebilmesi için ulusal ve uluslararası mevzuat gereğince tanınması ve tenfizi zorunlu bulunduğundan, bu tür kararların doğrudan icra edilebileceği gerekçesiyle davanın reddinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu belirterek HUMK. M.427/6 uyarınca kanun yararına bozulmasını talep etmiştir.
Yargıtay anılan sözleşmeler doğrultusunda, nafaka kararının önce uygulanacağı devletin iç hukukunda tanınıp tenfiz edileceği, daha sonra yasal tahsil işlemlerine başlanabileceği, bu hususun MÖHUK kapsamında ve uluslararası mevzuat kapsamında zorunlu olduğu, bu sebeplerle davacının davasının, nafaka kararının tanınmasını ve tenfizini sağlamadan doğrudan icra edilebileceği gerekçesiyle reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu tespit ederek, bozulmasına karar vermiştir.