COVİD-19’ un TİCARİ SÖZLEŞMELERE ETKİLERİ

HAKSIZ FİYAT DEĞERLENDİRME KURULU YÖNETMELİĞİ
24 Haziran 2020
COVID-19 SÜRECİNİN İDARİ YARGI VE İDARİ BAŞVURULARA ETKİSİ
24 Haziran 2020

COVİD-19’ un TİCARİ SÖZLEŞMELERE ETKİLERİ

İlk olarak Çin’in Wuhan kentinde görülen ve tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 -yeni tip koronavirüs- salgını sebebiyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Ülkemizde de görülmesi ve hızla yayılması üzerine sokağa çıkma yasağı ve sosyal mesafeye uyma zorunluluğu getirilmiş, restoran, lokanta, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, yüzme havuzu, hamam, sauna gibi işletmeler ve AVM’ler kapatılmıştır. Bunun yanında yaşamın sürdürülebilirliği için elzem olan yiyecek, su, maske, eldiven ve dezenfektan gibi ürünlerin üretimi Sağlık Bakanlığının belirlediği kurallar çerçevesinde devam ederken birçok üretim tesisi, fabrika ve işletme can güvenliğini sağlamak ve virüsün yayılmasını engellemek amacıyla faaliyetlerini durdurmuştur. Ayrıca yine Bakanlık tarafından getirilen seyahat, ithalat, ihracat yasakları nedeniyle birçok işletme zorunlu olarak ara vermek durumunda kalmıştır.

Covid- 19 virüsünün sonucu olarak faaliyetlerin durdurulması ile sözleşmeler konusunda ülkemizdeki mevcut hukuki durumda önemli değişiklikler yaşanmıştır. Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanlığının 24.03.2020 tarihinde yayınladığı tebliğ ile bir kısım çalışma gruplarının vergi mükellefiyeti bağlamında mücbir sebep hükümlerinden faydalanacağını öngörülse de sözleşmeler hukuku konusunda yeni düzenlemeler getirilmemiştir. Yaşanan bu salgın hastalığın Türk Borçlar Kanunu kapsamında duruma göre mücbir sebep veyahut aşırı ifa güçlüğü yaratan beklenmedik hal kurumlarına dahil olacağı açıktır.

Türk Ticaret Kanununun 23. Maddesi ile yapılan atıf sebebiyle ticari satış ve trampa sözleşmelerinde ilgili maddede belirtilen durumlar haricinde Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır. TTK m. 23 mücbir sebep ve beklenmedik hal kurumlarını içermediğinden dolayı Covid-19 ‘un ticari sözleşmelere etkilerini incelediğimiz işbu makalede öncelikle Türk Borçlar Kanunu kaynak alınacaktır.

  • MÜCBİR SEBEP

Türk Borçlar Kanununda ve genel olarak Türk Hukukunda mücbir sebebin doğrudan tanımı yapılmamıştır. Bunun yanında Yargıtay HGK 2017/90 E., 2018/1259 K., 27.06.2018 T. kararında, “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.” Şeklinde mücbir sebebi tanımlamıştır.

Buna göre mücbir sebebin varlığından söz edebilmemiz için gerçekleşen olay;

  • Taraflardan kaynaklanmamalı (haricilik),
  • Öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmamalı (öngörülemezlik ve önlenemezlik),
  • Borcun ihlaline yol açması kaçınılmaz olmalı,
  • Olay ile sözleşme arasında uygun illiyet bağı olmalıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun verdiği örnekler deprem, sel, yangın ve salgın hastalık olsa da bu sınırlayıcı değil örnekleyici bir sayımdır.

Bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için borcun ifasının mutlak olarak imkânsızlaşması gerekir. Mutlak imkânsızlık ile kastedilen borcun ifasının hiç kimse tarafından mümkün olmaması, yani objektif imkânsızlıktır. Mücbir sebebin, uyarlama davasının hukuki temeli olan beklenmedik hal nedeniyle aşırı ifa güçlüğünden en önemli farkı buradadır.

Mücbir sebep, borçluyu borçlandığı edimin ifasından kurtaran bir araçtır. Bu durumda borçlunun mücbir sebebin varlığının ifa imkansızlığına yol açtığını ispat etmesi gerekmektedir.

Kanunun uygulanmasından önce tarafların sözleşmeyi hazırlarken mücbir sebep ile ilgili öngördüğü hükümleri incelemek gerekmektedir. Sözleşme hükümlerinde eksiklik ve hukuka ve ahlaka aykırılık bulunmamakta ise, kanun hükümleri yerine sözleşme hükümleri uygulanacaktır. Taraflar sözleşmede mücbir sebebe değinmemiş olabilecekleri gibi yalnız hangi olayların mücbir sebep kapsamına gireceğini belirtip sonuçlarının uygulanması konusunu kanuna bırakmış olabilirler. Bunun yanında taraflar mücbir sebebin gerçekleşmesinin sonuçlarını da sözleşmede düzenleyebilirler. Ancak bu düzenleme tek taraf için olmamalı, her iki tarafı da kapsamalıdır. Aksi halde ilgili hükümler Türk Borçlar Kanununun 20. Ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan Genel İşlem Koşulları gereğince geçersiz sayılabilecektir.

Türk Borçlar Kanununda mücbir sebebin sonuçları ifa imkansızlığı ve kısmi ifa imkansızlığı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

  1. Sürekli İfa İmkansızlığı

Türk Borçlar Kanunu Madde 136– Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.

 Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.

Mücbir sebep sonucu borcun ifası sürekli olarak imkânsızlaşabilir. Sürekli imkânsızlık (devamlı imkânsızlık), ifanın önündeki engelin ortadan kalkmasının mümkün olmaması nedeniyle borcun ifa edilememesidir. Anılan madde uyarınca borç sona erer. Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, imkansızlık nedeniyle borcu sona eren taraf, karşı edimini isteyemez. Karşı edimini almışsa, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade ile yükümlüdür.

Ayrıca Mücbir sebep sonucu sözleşme ile borçlandığı edimin ifası imkânsızlaşan borçlu, bu durumu alacaklıya bildirmelidir. Bildirim (ihbar) yükümlülüğü, Türk Medeni Kanununun 2. Maddesinde belirtilen dürüstlük kuralı ve Türk Borçlar Kanununun 136. Maddesinin 3. Fıkrasının doğal sonucudur.

Sürekli imkansızlığın ortadan kalması durumunda doktrinde farklı görüşler bulunmakla birlikte hakim görüş, kanunun lafzı gereği imkansızlığın gerçekleştiği anda borç sona ereceğinden dolayı imkansızlık ortadan kalktığında yeniden doğmayacaktır. Ancak alacaklının menfaatlerinin önemine göre dürüstlük kuralı gereğince yeni bir sözleşme kurulması zaruriyeti meydana gelebilir.

  1. Kısmi İmkansızlık

Türk Borçlar Kanunu Madde 137- Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.

Mücbir sebep sonucu borçlunun asli edim borcunun tamamı imkânsızlaşabileceği gibi bir kısmı da imkânsızlaşabilir. Bu durumda, kısmi imkânsızlık söz konusu olur. Kural olarak kısmi imkânsızlık edimin fiili ve hukuki olarak bölünebilir olduğu hallerle sınırlıdır.

Covid-19 Salgınının Mücbir Sebep Teşkil Edip Etmeme Sorunu

Şüphesiz ki Covid-19 salgını sebebiyle birtakım işletmeler faaliyetlerini sosyal mesafe zorunluluğu ve hastalığın yayılmasını engellemek amacıyla durdurmuşken önemli bir kısmı ise getirilen yasaklar neticesinde faaliyetlerine ara vermiştir. Özellikle Bakanlık tarafından başta Çin’den olmak üzere birçok ülkeden ithalatın yasaklanmış olması nedeniyle çalışmalarını ithal ettikleri ürünler aracılığıyla sürdüren tesisler mecburi olarak faaliyetlerini durdurmuştur. Anılan sebepler tarafların yükümlülüklerini yerine getirmesini imkansız kılmaktadır. İ Tüm bunların yanında Covid-19 salgınıyla sözleşme ihlali arasında bir neden-sonuç ilişkisinin bulunması gerekmektedir. Her sözleşme için bu inceleme ayrı ayrı yapılmalıdır. Bu sebeple salgının hangi akitlerde mücbir sebep sayılacağı önceden sınırlandırılamayacak, her uyuşmazlık için ayrı ayrı değerlendirilecektir.

  • BEKLENMEDİK HAL

Covid-19 salgınının bazı faaliyetler için mücbir sebep teşkil etmediği düşünülüyorsa da bu durumda daha geniş sınırları bulunan beklenmedik hal hükümleri uygulanabilecektir.

Türk Borçlar Kanunu Madde 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.

Sözleşme kurulduktan sonra, sözleşmenin şartlarında birtakım değişiklikler gerçekleşebilir. Bu durumda sözleşmenin katı bir biçimde uygulanması beklendiğinde sözleşme adaleti istenilen sonucu vermeyecektir.

Şartları mücbir sebeple hemen hemen aynı olan beklenmeyen halin mücbir sebepten en önemli farkları, hariciliğin zorunlu olmaması ve mücbir sebebe göre daha az yoğun olmasıdır.

Beklenmedik hal sonucunda oluşan yeni durumla birlikte gerçekleşen aşırı ifa güçlüğü, genel olarak “Uyarlama Davası” diye tabir edilen davaların yasal dayanağıdır.

Sözleşme ihlali ile Covid-19 salgını arasındaki neden-sonuç ilişkisinin mücbir sebep ve akabinde ifa imkansızlığına dayandırılamadığı durumlarda kanun maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde uyarlama davası açılabilecek ve hakimden sözleşmenin yeni şartlara uyarlanması talep edilebilecektir. Hakim, uyarlama davasını haklı görürse ihtilaflı sözleşme maddelerini Türk Medeni Kanununda düzenlenen dürüstlük ilkesini de dikkate alarak her iki taraf içinde uygun olacak şekilde yeni şartlar kapsamında düzenleyecektir.

  • SONUÇ

Covid-19 salgınının sözleşmeler üzerindeki etkileri irdelenirken, öncelikle tarafların iradeleri ve talepleri dikkate alınarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılmalı, aksi halde kanun hükümleri uygulanmalıdır. Geçirmekte olduğumuz salgın hastalık sözleşmeler ve edimler dikkate alındığında mücbir sebep veya beklenmedik hal sayılabileceği gibi salgın hastalığın ilgili sözleşmeyi hiçbir şekilde etkilemediği durumlarla da karşılaşabiliriz. Bu sebeple öncelikle sözleşme hükümleri dikkate alınmalı ve tarafların ne istediği anlaşılmalı, uyuşan noktalarda sözleşmenin devamlılığı için gereken tedbirler alınmalıdır. Ancak salgın hastalık taraflar için sözleşmenin ifasını imkansız kılıyorsa ve ifa edilememesini çekilmez hale getiriyorsa sözleşme geçersiz sayılmalıdır.

Stj. Av. Halil İbrahim BALAZ

Comments are closed.