ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI SUÇUNUN FAİLİNİN MAĞDUR İLE EVLENME YOLUYLA İNFAZIN ERTELENMESİNE İLİŞKİN YASA TASARISININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Kamuoyunda büyük tepki yaratan ve failin cezadan kurtulmasına imkânı sunan “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi” başlığı altında gündeme gelen SKANDAL yasa tasarısını TCK m. 103/2 ile birlikte değerlendirmek gerekmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesinin 2. Fıkrasında çocuğun cinsel istismarı suçunun nitelikli hali olan “vücuda organ veya sair cisim sokmak suretiyle” şeklinde çocuğun cinsel istismarı düzenlenmiştir. Söz konusu suçun nitelikli halinin tipiklik unsurları;
5275 s. Kanuna Geçici Madde 10 şeklinde eklenmesi düşünülen maddenin 1. Fıkrası;
koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda mahkemece yargılamaya devam olunarak hüküm kurulur ve mahkumiyet halinde cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. İnfaz aşamasında olan hükümler bakımından da bu fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra uyarınca infazın ertelenmesine karar verilmesi halinde mahkumiyete bağlı hak yoksunlukları uygulanmaz.
Yukarıdaki fıkradan anlaşılacağı üzere suçun failinin bu yasa tasarısından yararlanabilmesi için belli bazı şartlar bulunmaktadır. Öncelikle fail ile mağdur en geç 10 Nisan 2020 tarihine kadar evlenmiş olmalıdırlar. Söz konusu evlilik, Türk Medeni Kanunu’na göre resmi memur önünde veya Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ve Milletlerarası Sözleşmelere uygun olarak yapılmış olmalıdır. Yalnız imam nikahı veya farklı türdeki ritüeller, birlikte aynı evde yaşamak vb. yaklaşımlar yeterli olmayacaktır.
İkinci şart, failin suçun işlendiği tarihte başka biriyle evli olmaması gerekmektedir. Yine suçun işlendiği tarihte failin başka biriyle arasında resmi evlilik bulunuyorsa, daha sonra boşanıp da mağdur ile evlenseler dahi bu yasadan yararlanmayacaktır.
Yasa tasarısındaki üçüncü şart mağdurun şikâyette bulunmamasıdır. Buradaki şikâyet-yasa tasarısının kabul edilmesi ihtimali düşünüldüğünde- geniş düşünülmelidir. Öncelikle mağdurun yapacağı şikâyetin yalnız savcılığa veya polise yapılacak olan değil, resmî kurumlara yapılan bildirimleri de içermesi gerekmektedir. Hastaneye, zabıtaya ve valilik veya belediyelerin yardım kuruluşlarına yapılan bildirimlerin de tasarıdaki şikâyet kavramının içerisine dahil edilmelidir. Ayrıca mağdur on sekiz yaşından küçük olduğundan dolayı mağdurun velisinin, vasisinin veya yasal temsilcisinin yapacağı şikâyet de mağdur etmiş gibi düşünülmelidir.
Failin cezalandırılmaması için gerekli dördüncü şart, mağdur ile failin arasında en fazla on beş yaş farkın bulunabilecek olmasıdır.
Yukarıda açıklanan koşullar sağlandığında mahkemece yargılamaya devam edilecek, yargılama sonucunda bir hüküm kurulacaktır. Eğer mahkeme tarafından mahkumiyete ilişkin hüküm kurulursa infazın ertelenmesine karar verilecektir. Eğer mahkeme tarafından kurulan hüküm infaz aşamasındaysa aynı şekilde karar verilecek ve infaz olduğu yerde durdurulacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nun 53. Maddesi gereği fail hakkında verilecek mahkumiyet kararı sonucunda fail bazı haklarını kullanamayacaktır. Bu durumda fail atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan, Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten menedilecektir. Ancak yasa tasarısında 1. Maddenin son cümlesinden dolayı şartların gerçekleşmesi durumunda belirtilen hak yoksunlukları fail için uygulanmayacaktır.
Mahkeme tarafından atanan denetim görevlisi, failin ailesine karşı davranışlarını, yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini, aile yaşantısının sürülüp sürülmediğini denetleyecek ve mahkemeye üç ayda bir rapor verecektir.
Yukarıda belirtilen iki durumdan birinin gerçekleşmesi durumunda mahkemece infazın devamına karar verilecektir. Burada denetim görevlilerine önemli iş düşmektedir. Fail ile mağdur arasındaki ilişki iyi tespit edilmelidir.
Failin ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirmemesi durumunda infazın devamına karar verilecektir. Failin sorumluluğu geniş yorumlanmalı, yalnız yazılı hukuk kuralları değil hayatın olağan akışı ve örf de değerlendirilmelidir. Tabiri caizse “olması gerektiği gibi mükemmel şekilde” sorumluluklarını yerine getirmelidir. Fail eşinin ve varsa çocuklarının barınma, giyinme, yeme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bunların yanında ailesinin imkanlar dahilinde en azından ortalama bir hayat sürmesi için çalışmalı, çocuklarının eğitim ve sosyal yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli gayreti göstermelidir. Bunun yanında eşine karşı sorumluluklarını yerine getirmek adına evlilik birliğinin devamı için fail tarafından boşanma sebebi sayılacak davranışlarda bulunulmamalıdır. Ayrıca fail mevzuattaki ceza normlarına aykırı davranarak hapis cezası almamalı, ailesini bakıma muhtaç şekilde bırakmamalıdır.
İkinci durumda ise iki yıllık denetim süresini de içinde kapsayacak şekilde beş yıl boyunca evliliğin failin kusuruyla sona ermesidir. Türk Medeni Kanunundaki boşanma sebepleri fail tarafından meydana gelmemelidir. Failin kusuru dar yorumlanmamalıdır. Boşanma gerçekleşmesi durumunda mahkemece verilecek kararda fail ile mağdurun kusur oranına bakılmalı, kusur oranları %51 – %49 olsa bile eğer failin kusuru fazlaysa ayrıca infazın devamına karar verilmelidir.
İnfazın ertelenmesi kararından itibaren beş yıl süreyle yukarıda açıklanan tüm yükümlülüklere uygun davrandığında cezanın sonuçları ortadan kalkacaktır.
Yasa tasarındaki maddenin 6. Fıkrasından dolayı birinci fıkradaki koşulları taşıyıp da kanun maddesi yürürlüğe girmeden önceki bir tarihte koşullu salıverilen veya hakkederek tahliye edilenler hakkında kural olarak üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri uygulanmayacaktır. Ancak bu kişilerin 5 yıllık süre henüz geçmeden kendi kusurlarından kaynaklanan sebeplerle boşanmaları durumunda hak yoksunluğu devam edecektir. Ayrıca bu kişilerin evliliklerinin 5 yılı tamamlanana kadar 4. Fıkranın b bendi uyarınca denetim görevlileri tarafından denetim altında tutulacaktır.
Halkın önemli bir kesimi tarafından büyük tepkiyle karşılaşan yasa tasarısı baştan sona skandaldır, ne şimdi ne de daha sonra yürürlüğe girmemelidir. Yapılan nabız yoklama çabalarından vazgeçilmelidir. Tasarıdaki en önemli noktalardan biri mağdur için bir yaş sınırı getirilmemiş, fail ile mağdurun arasında azami yaş sınırının konulması ile yetinilmiştir. 12-13-14 yaşındaki çocukların hukuken kabul edilebilir olarak cinsel ilişkiye bilinci ve rızası olamaz. Bu husus bilinçli veya bilinçsiz olarak dikkate alınmamıştır. 12 yaşında bir çocuğun 26-27 yaşlarında biriyle “cinsel ilişki ve evliliğin bilincinde olup da rızası dahilinde” cinsel ilişkiye girip evleneceğini kabul etmek acımasızlıktır. Yukarıda açıklanan yasa tasarısıülkemizde her gün ivmeli bir şekilde artmaya devam eden tecavüz ve çocuk gelin olayları dikkate alındığında bu suçları işleyen kişilere teşvikten başka bir şey olamayacaktır. Çocuğun cinsel istismarı suçunun faili tabiri caizse “en kötü evlenirim” saikiyle hareket edecek ve yeniden bu şekilde bir maddenin kanuna eklenmesini bekleyecektir. Zorlayarak ve tehditle çocukların başlık parası, kan davasını sona erdirme veya başka bir töre saikiyle evlendirilmesi özellikle ülkemizin doğu kesiminde sıklıkla karşılaşılan bir ayıptır. Evliliğin fail lehine sonuç doğuracağı herhangi bir düzenleme yapılmamalıdır.
Stj. Av. Halil İbrahim BALAZ