COVİD-19 SALGINININ AİLE HUKUKU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI YASA TASARISININ DEĞERLENDİRİLMESİ
24 Haziran 2020
COVID-19 SALGINININ İŞ HUKUKUNA ETKİSİ
24 Haziran 2020

COVİD-19 SALGINININ AİLE HUKUKU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Covid-19 salgını, sadece sağlığımızı etkilemekle kalmamakta aynı zamanda sosyokültürel, ekonomik ve özel hayatımızı da etkisi altına almaktadır. Özel hayat denilince de birçoğumuzun aklına ilk olarak aile kavramı gelmektedir. Türk Medeni Kanununda aile kavramına yer verilmemiş olup kanun koyucu bunun bir sosyal gerçek olduğu kanısından hareket etmiştir.Kanunda tanımına yer verilmemesine rağmen aile, evlilik ile birbirine bağlanan eşler ile bunlara soybağı ile bağlanan kişiler olarak tanımlanabilir. Aile Hukuku içerisinde nişanlanma, evlenmenin koşulları ve hükümleri, evlat edinme, mal rejimleri, aile konutu,soybağı, vesayet, kayyımlık ve nafaka gibi birçok alt başlık bulunmasına rağmen Covid-19 sürecinin başlamasından bu yana en çok karşımıza çıkan ve kafalarda soru işaretinin bulunduğu  alt başlık, boşanmanın koşulları ve sonuçları olarak göze çarpmaktadır. Bunun başlıca sebeplerinin eşlerden birinin korona virüse yakalanması sonucu sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesi, hastalığın sağlıklı eşe kasıtlı olarak bulaştırılması sonucu diğer eşin bu sebeple boşanma yoluna başvurması ve korona virüs salgını nedeni ile sokağa çıkma yasağı ve karantinanın ardından aile içi şiddetin artması olarak gösterilebilir. Örneğin korona virüsün çıkış yeri olan Çinde yapılan araştırmalara göre, aile içi şiddet vakıalarında bir önceki yılın aynı ayına göre %200, Brezilyada ise yaklaşık %50 oranında artış meydana geldiği gözlemlenmiştir.

4721 Sayılı Medeni Kanuna göre, boşanma davası anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olmak üzere iki şekilde açılabilmektedir. İlk olarak anlaşmalı boşanma, günümüzde en çok başvurulan boşanma davası türüdür. Ancak eşlerin anlaşmalı şekilde boşanabilmeleri için kanun koyucu kanunda bazı şartlara yer vermiştir. Türk Medeni Kanununun 166. Maddesinin 3.fıkrasında  yer verildiği üzere, evlilik ilişkisinin en az 1 yıl sürmesi gerekmektedir. Bu süre resmi nikahtan itibaren başlar ve bu süreye sözlü, nişanlı veya imam nikahlı olarak geçen süre dahil edilmemektedir. Ayrıca uygulamada, evliliğin 8. ve 9. aylarında dahi tarafların anlaşmalı boşanma yoluna başvurduğu ve dava tarihine kadar 1 yıllık süre dolduğundan hukukun temel ilkelerinden olan usul ekonomisi gereği hakimin anlaşmalı boşanma kararı verdiği  görülmektedir. Kanunda yer verilen bir diğer şart, eşlerin mahkemeye beraber başvurmuş olması ya da bir eşin açtığı boşanma davası diğer eş tarafından kabul görmesidir.. Bu hükmü kısaca açıklamak gerekirse, eşler ortak bir dilekçe ile başvurabildikleri gibi çekişmeli olarak açılmış olan boşanma davası devam ederken eşlerin düzenledikleri anlaşmalı boşanma protokolünü mahkemeye sunmaları halinde de bu hüküm gerçekleşmiş olacaktır. Kanunda yer alan üçüncü koşul ise, tarafların hakim huzurunda iradelerini açıklamaları ve bizzat hakim tarafından dinlenmeleri gerekir. Burada avukatın müvekkilini temsilen irade açıklaması geçerli değildir. Kanun koyucu tarafından kanunda yer alan  son şart, hakimin boşanmanın mali sonuçlarına ve çocukların durumuna ilişkin düzenlemeleri uygun bulması şartıdır. Hükmün lafzından anlaşılacağı üzere eşler, boşanma iradelerinin bulunduğu hususunu içerir ve mal rejimi, maddi-manevi tazminat, nafaka, var ise çocukların velayeti, çocuklar ile kişisel münasebet gibi konulara yer veren anlaşmalı boşanma protokolünü mahkemeye sunmalıdır. Hakimin bu protokol içerisinde yer alan şartları kabul etmesi ve diğer hususların da tamamlanmış olması halinde eşlerin boşanmasına karar verilir. Ancak hakimin kendisine sunulan protokolde değişiklik yapma hakkı saklıdır. Hakimin yapmış olduğu değişiklik veya değişiklikler taraflar tarafından kabul görmez ise anlaşmalı boşanma davasına çekişmeli boşanma davasına dönmektedir. Belirtmek gerekir ki,25.03.2020 tarih ve 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında Resmi Gazetede yayımlanan değişiklik ile yargıda süreler 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Buna rağmen boşanma davası vekil aracılığı ile UYAP(Uluslararası Yargı Ağı Bilişim Sistemi) üzerinden açılabilmektedir. Korona virüs salgını neticesinde Resmi Gazete’ de yayımlanan karar doğrultusunda sadece 30.04.2020 tarihinden önce duruşma günü tayin edilemeyecektir.

Boşanma davasının ikinci türü de yukarıda da bahsi geçtiği üzere çekişmeli boşanma davasıdır. Çekişmeli boşanma davası, mutlak (özel) boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri olarak kendi içerisinde iki kola ayrılmaktadır. Mutlak boşanma nedenlerinden ilki Medeni Kanunun 161. maddesi kapsamında düzenlenen zinadır(aldatma). Zina, eşlerden birinin eşi dışında karşı cinsten bir kişi ile istemli olarak cinsi münasebette bulunmasıdır. Zinanın varlığının ispat edilmesi halinde hakim tarafından boşanmaya karar verilecektir. Yargıtay içtihatlarında, zinanın teşebbüs aşamasında kalması halinde dahi zina yapıldığı intibaını uyandıran olayların vuku bulması durumunda zinaya dayalı boşanma davasının kabul edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Zinanın varlığı, eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmaları sonucunu doğurur. Aldatılan eşin, zina yapan eşi affetmesi halinde artık bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılamamaktadır. Af, sözlü veya yazılı şekilde olabileceği gibi ortak hayatın devam ettirilmesi, normal yaşantının sürdürülmesi ile de ortaya konabilir. Zinaya dayanılarak boşanma davasının açılabilmesi için kanunda hak düşürücü süreler belirtilmiştir. Eşin zinasının öğrenildiği tarihten itibaren 6 ay, her halde zina fiilinin işlendiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılabilir.

Bir diğer mutlak boşanma sebebi, hayata kast- pek kötü muamele- onur kırıcı davranıştır. Hayata kast, bir eşin diğer eşi öldürme girişiminde bulunmasıdır. Bu girişim eşe karşı olmalıdır, eşin ailesine yönelik bir girişim bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Pek kötü muamele, diğer eşin vücut bütünlüğüne, fiziki ve ruh sağlığına yönelik her türlü saldırıdır. Şiddet, işkence etmek, bilinçli olarak hastalık bulaştırmak bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ancak, eşlerden birinin korona virüs hastası olması tek başına boşanma sebebi teşkil etmemekte, boşanmaya karar verilebilmesi için eşlerden birinin kusurlu olması gerekmektedir. Bunlara örnek olarak, korona virüse yakalanan eşin tedaviden kaçınması, karantina ve benzeri tedbirlere karşı koyması, aile üyelerini temasa zorlaması kusurlu davranış olarak gösterilebilir. Onur kırıcı davranış, eşlerden birinin diğerinin toplum nezdinde hakaret etmesi, aşağılaması, sövmesi halleridir. Ancak söylenen bu sözler, ağır eleştiri niteliğinde olmamalı, şaka yolu ile söylenmemelidir. Burada da zinada olduğu gibi dava hakkı eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Son olarak, kusurlu eşin davranışları sebebi ile savcılığa suç duyurusunda bulunulabilmektedir. Daha sonra ise bu şikayetten vazgeçilmesi boşanma davası kapsamında eşi affetme anlamına gelmemektedir.

Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, Türk Medeni Kanunu 163. madde çerçevesinde yer almaktadır. Bu halin varlığı için, eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi gerekir. Bunlara örnek olarak rüşvet, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımı ve ticareti, hırsızlık, dolandırıcılık, cinsel dokunulmazlığa ilişkin suçlar, hileli iflas gösterilebilir. Haysiyetsiz hayat sürme halinde ise, bir süreklilik aranır. Bu hale örnek olarak kumarbazlık, hayat kadınlığı, ayyaşlık örnek verilebilir. Küçük düşürücü suç işleme ya da haysiyetsiz hayat sürmeye dayanarak boşanma davası açmak, herhangi bir hak düşürücü süreye bağlı olmamakla birlikte mutlak boşanma sebebi değildir. Bu iddianın varlığının ispatı ile birlikte ayrıca bu fiillerin diğer eşle yaşamayı çekilmez hale  getirmesi de gerekmektedir.

Eşlerden birinin, ortak aile konutunu, haklı bir sebep olmaksızın terki halinde diğer eş çekişmeli boşanma davası açabilir. Eşin ortak konutu terkinin yanında, terkin en az altı ay kesintisiz sürmüş ve hala devam ediyor olması ve usulüne uygun yapılan ihtara rağmen eşin ortak konuta dönmemiş olması gerekmektedir. Yargıtay içtihatlarında ihtarın geçerli sayılabilmesi için bazı şartlar öngörülmüştür. İhtarın terk üzerinden dört ay geçtikten sonra gönderilmesi, davet edilen eşin açık adresi ve davet eden eş evde olmayacak ise anahtarın bulunacağı yerin bildirilmesi, davet edilenin yol giderinin ihtarname ile gönderilmesi ve ihtara iki ay içerisinde uyulmaz ise bunun sonuçları bildirilmelidir. Terk mutlak boşanma sebeplerindendir ve başkaca bir sebebin varlığına gerek yoktur. Terk sebebine dayanılması hak düşürücü süreye tabi değildir, her zaman dava konusu edilebilir.

Medeni Kanunda yer alan ve boşanma sebebi olarak yer verilen tek hastalık türü ise akıl hastalığıdır. Davanın açılabilmesi için, akıl hastalığının evlilik içerisinde ortaya çıkmış olması ve  akıl hastalığının davanın açıldığı sırada var olması gerekir. Ek olarak, eşin akıl hastalığının sağlık kurulu raporu ile tespit edilmesi gerekmektedir. Akıl hastalığı mutlak bir boşanma sebebi olmayıp ortak hayatın çekilmez olduğunun, evliliğin sürdürülemeyeceğinin ispatı da gerekmektedir. Akıl hastalığı herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.

Türk Medeni Kanununda kanun koyucu, özel sebeplerin yanı sıra genel sebepleri de düzenlemiştir. Boşanmanın genel sebebinden, ortak hayatın devam ettirilememesi veya evlilik birliğinin temelinden sarsılması hallerinde bahsedilebilir. Genel boşanma sebeplerine yer verilecek boşanma davalarında, mutlaka karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır. Evlilik birliği temelinden sarsan hususlar kanunda yer almadığından bu sebeplere Yargıtay içtihatlarından ulaşılabilmektedir. Sürekli kavga etmek, cinsel ilişkiden kaçınmak, cinsel ilişki kuramamak, üvey çocuklara kötü davranmak, altını ıslatmak, eşlerin birinin diğerinin cebinden para alması gösterilebilir. Covid-19 sürecinde ise genellikle rastlayabileceğimiz evlilik birliğinin temelinden sarsılması halleri, eşin hastalığı ile ilgilenmemek, eşin tedavisini yaptırmaktan kaçınmak, eşini hastalık sürecinde desteklememek, yardım yükümlülüğünü yerine getirmemek  olabilir. Bu yükümlülüklerin ihlali ile birlikte ortak hayatın çekilmez hale gelmesi durumunda boşanma gerçekleşmektedir.  Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 24.04.2014 Tarihli 2013/25759 E. 2014/9914 K. sayılı içtihatında, “Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, hasta olan eşi ile ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir.’’ denilerek tarafların boşanmasına karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Ancak Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Medeni Kanunun 168. maddesinden bahisle kanun koyucu yetkili mahkeme olarak iki seçenek sunmaktadır. Bunlardan ilki, davacı veya davalı eşlerden birinin yerleşim yeridir. Yerleşim yeri, kişinin yaşamını sürdürdüğü ve kalıcı olarak orada kaldığı yerdir. Ancak can güvenliği tehlikede olan eşin kısa süreli olarak baba evine taşınması halinde baba evinin bulunduğu yer eşin yerleşim yeri değildir. Eğer boşanma davası baba evinin bulunduğu yerde açılırsa mahkeme tarafından yetkisizlik kararı verilmektedir. Kanunun cevaz verdiği bir diğer yetkili mahkeme ise boşanma davası açılmadan önce eşlerin son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Ek olarak belirtmek gerekir ki, 25.03.2020 tarih ve 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında Resmi Gazetede yayımlanan değişiklik ile 30.04.2020 tarihine kadar yargıda süreler durmuş olup sadece ivedi işler gerçekleştirilmektedir.Bu süre zarfındaeşlerin kanun yoluna başvurmaları halinde çekişmeli boşanma davası datıpkı anlaşmalı boşanma davası gibiancakUYAP( Uluslararası Yargı Ağı Bilişim Sistemi) üzerinden açılabilecek fakat 30.04.2020 tarihinden önce duruşma günü tayin edilemeyecektir.

Bu süreçte Aile Hukuku çerçevesinde irdelenmesi gereken bir diğer husus da boşanan veya boşanma davası devam eden anne-baba ile 18 yaşından küçük çocuklar arasında kurulan kişisel ilişkiye devam edilememesidir. 03.04.2020 tarihinden itibaren 01.01.2020 ve sonrasında doğanlar için sokağa çıkma yasağına karar verilmiştir. Ayrıca hafta sonları da süregelen sokağa çıkma yasakları dolayısıyla çocuğunun velayetini elinde bulunduran ebeveynler, korona virüs sürecinde verilen yasak kararlarını bahane ederek diğer eşin çocuk ile görüşmesini engellemektedir.

Çocuk teslimi veya çocuk ile şahsi münasebet kurulması kararı Aile Mahkemesi tarafından verilir. Aile Mahkemesi tarafından verilen bu kararlar icra yoluyla yerine getirilir. İcra Dairesi, söz konusu mahkeme kararını karşı tarafa İcra İflas Kanununun 24. maddesi hükümlerine göre tebliğ eder. Karşı taraf, ilamın kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde çocuğu teslim eder ya da ilamda belirtilen gün ve süreler içerisinde lehine olan ebeveyn ile çocuğa şahsi münasebet kurdurur.Ebeveynin çocuk ile şahsi münasebete izin vermemesi halinde icra emri hükmü icra memurları ve uzman eşliğinde zorla yerine getirilir. Ancak yargıda sürelerin 30.04.2020 tarihine kadar durması hasebiyle icra memurları talep olsa dahi çocuk teslimi görevini yerine getirmemektedir. Bu durumda velayeti kendisinde bulunmayan eş, çocuğu ile münasebette bulunması maksadıyla Aile Mahkemesi’ne başvurabilir. Mahkemeler yaşanan olağanüstü durumu göz önünde bulundurarak daha önce kişisel ilişkiye karar verilmiş ve kesinleşmiş olsa dahi bu doğrultuda duruşmaya gerek kalmadan tedbiren dosya üzerinden karar vermelidir.

Ebeveyn tarafından icra emrinin yerine getirilmemesi ise ayrıca İcra İflas Kanununun 341. maddesinde Çocuk Teslimi Emrine Muhalefet başlığı altında suç olarak düzenlenmiştir. İcra emrinin yerine getirilmesini isteyen taraf fiilin öğrenildiği tarihten itibaren 3 ay ve her halde 1 yıl içerisinde İcra Ceza Mahkemesi’ne şikayet dilekçesi ile başvurabilir. Bu durumda sanık olarak yargılanan kişi 6 aya kadar tazyik hapsine mahkum edilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilamın veya ara kararın yerine getirilmesi halinde kişinin tahliyesine karar verilir.

Stj. Av. Muammer AYDIN

Comments are closed.