Dünya yaşamının başından beri insanlar daha güvenli ve refah bir hayat için bulundukları yerleşim yerlerini değiştirmektedir. İnsanların bu yer değişimi kimi zaman daha rahat bir yaşam için gönüllü olarak, kimi zaman ise iç çatışmalar, savaşlar, siyasi baskılar vb. gibi kaygılarla zorunlu olarak gerçekleşmektedir. Ekonomik veya hayati tehlikeler nedeniyle yaşadıkları ülkeden ayrılmak zorunda kalanlar, önce tabii olarak yasal yolları tercih etmekte, olmazsa yasadışı yolları denemektedirler.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu coğrafi ve stratejik konumu ülkemizi artık bir transit ülke konumundan çıkararak düzensiz göçmenler için hedef ülke haline getirmiştir. Bu durum son yıllarda düzensiz göçmenler için çekim unsuru oluşturmakta ve ülkemiz sınırları içerisinde yakalanan düzensiz göçmen sayısının kayda değer bir seviyede artmasına sebebiyet vermektedir.
Düzensiz göç, ciddi suçların oluşmasına sebebiyet vermektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 80. Maddesinde düzenlenen “İnsan Ticareti” suçu ve yine aynı kanunda düzenlenen 79. Maddede “Göçmen Kaçakçılığı” suçu düzenlenmiştir. İnsan ticareti kişi hak ve özgürlüklerine karşı işlenmiş bir suçtur, oysa göçmen kaçakçılığı devlete karşı işlenmiş bir suçtur. İnsan Ticareti suçu, ilk olarak temel insan hakları üzerinde meydana gelen ihlaller ile özellikle ülkemizde çok önemli bir yere sahip olan toplumsal yapının temelini oluşturan ailenin ve ahlaki yapının bozulması ve devamında devletin ve milletin milli menfaatlerini oluşturan ülkenin genel güvenlik ve genel sağlık politikalarına da darbe vurmaktadır. Bu suçun ortaya çıkmasıyla birlikte suç örgütleri ve illegal yapılar yüksek miktarlarda haksız ve kayıt dışı paralara sahip olmaktadır.
Tüm bu saydığımız sebepler, ülkemizin düzensiz göçle mücadelesi için stratejiler geliştirmesine, hukuksal reformlar yapmasına ve uluslararası iş birlikleri geliştirmesine sebebiyet vermiştir. Bu kapsamda düzensiz göçle mücadeleyi artırmak amacıyla 15.07.2018 tarihinde yayımlanan 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Düzensiz Göçle Mücadele Dairesi kurulmuştur.
Düzensiz göçle mücadele edebilmek için sadece düzensiz göçmenleri ülkemizden sınır dışı etmek değil düzensiz göçmenlerin ülkemize geri dönmelerine de engel olmak gerekmektedir. Bu maksatla; düzensiz göçmenlerin bulundukları ülkelerindeki durumlarının iyileştirilmesinin sağlanması, insan onuruna yakışır, uluslararası standartlara uygun ve gönüllülük temelinde ülkemizden çıkışlarının sağlanması amaçlanmaktadır.
Ülkemiz, düzensiz göçün önlenmesi, etkin tedbir ve bu konuda uluslararası iş birliğinde bulunmuştur. Çünkü, artık düzensiz göçle mücadele, ülkelerin kendi başlarına kaderlerini tayin edebileceği bir mesele olmaktan çıkmıştır. Bu bağlamda uluslar; bölgesel, ikili ve küresel gruplar oluşturarak bu mücadeleyi sürdürme eğilimine girmişlerdir. İş birliği içine girilen kurumların başında Birleşmiş Milletler Göç Kuruluşu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, ICPMD ve çeşitli ulusal sivil toplum kuruluşları gelmektedir.
Düzensiz göçte uluslararası iş birliği sürecinin etkili yöntemlerinin başında “Geri Kabul Anlaşmaları” gelir. Bu anlaşmalar ülkelerin düzensiz göçe karşı tedbir almalarını zorunlu hale getirmekle beraber, düzensiz göçmenlerin insan haklarının korunmasına ve uluslararası teamüllere uygun olarak ülkelerine veya en son transit geçtikleri ülkeye gönderilmelerini sağlamaktadır. Başka bir deyişle geri kabul anlaşmaları, bir ülkede düzensiz olarak bulunan kişilerin anlaşma yapılmış kaynak ülkeye veya en son transit geçiş yaptıkları ülkeye yapılan anlaşmada belirlenen şartlar ve kurallar çerçevesinde güvenli bir şekilde geri gönderilmesini sağlayan anlaşmalardır. Aynı şekilde Avrupa Birliği de düzensiz göç ile mücadele aracı olarak geri kabul anlaşmalarına önem vermekte ve çeşitli devletlerle geri kabul anlaşmaları imzalamaktadır.
Düzensiz göç, birçok ekonomik, kültürel, toplumsal karmaşaya sebebiyet verdiğinden ve bu şekilde göçmen kaçakçılığı veya insan ticareti yoluyla göç edenlerin de insan haklarına aykırı şekilde muameleye uğradığı, mağdur olduğu unutulmadan iki taraf için de orta bir yol bulunmalı ve uluslararası sözleşmelerle desteklenerek bu sorun ivedilikle çözülmelidir.